Hendeseli Sanatçılarla yaptığımız Hendeseli Sanat Söyleşilerinin yeni bölümünde konuğumuz Orçun Beslen..
- Orçun Beslen isminden bahseder misin?
1986 yılında İzmir'de doğdum ve 17 yaşında İstanbul'a geldim. Kocaeli Üniversitesi Heykel Bölümü mezunuyum. Aralıklı olsa da yaklaşık 22 yıldır Taksim'de yaşıyorum. Burada edindiğim tecrübeler ve deneyimlerin beni hem teknik anlamda hem de kavramsal anlamda zenginleştirdiğini ve reflekslerimi geliştirdiğini söyleyebilirim. Sanatçının reflekslerinin çok önemli olduğunu düşünürüm. Her öğrendiğim alana öyle bakarım, derdimi doğru aktarabilmek amacıyla gerektiğinde amatör işler yapmaktan da çekinmeden, derdimi anlatmak için en uygun medyayı kullanmaya çalışırım (bazen video, bazen sticker). İşlerimi Taksim'deki atölyemde sürdürüyorum.
- Hangi alanda işler üretiyorsun? Ürettiğin alanla ilk bağı nasıl kurdun?
Üretim konusunda yenilikçi ve farklıyı denemeyi seviyorum, güncel perspektiften bakıp reflektif işler yapmayı kendimi var etme yollarından biri olarak görüyorum. Resim, kolaj, heykel, sticker ve enstalasyon üretiyorum. Buradaki 'yenilikçi' benim için yeni olan anlamına gelmektedir, yoksa çok bilinen klasik üretme yöntemlerini de denemeye bayılırım. Şu sıralar daha çok çerçevenin kendisi ile ilgileniyorum, kesip yapıştırıyor, boyuyor, büküyorum. Bununla ilgili ilk bağlantı da 2015 yılından. Turuncu desen serisi adını verdiğim çalışmalarımdan ikisini İstanbul'a (o zaman İzmit'te Heykel Bölümü öğrencisi idim) sergilenmesi için Nişantaşı'nda bir galeriye götürmeliydim. Desenlerimi çerçeveciye götürdüm (sergilenmesi için çerçeve gerekliydi). Tabii usta sordu, hangi çerçeve olsun? ne renk olsun? ben kalakaldım, hiç düşünmemiştim. İlk bağlantım orada cebime girdi.
- Çalışmalarının konusunu neler oluşturuyor? Üretmekten en çok keyif aldığın başlık/lar nedir?
Bazen konuyu sokağın kendisi belirliyor, karşıma çıkan bir konser afişi o günün konusu oluveriyor birden, kesip örüp başka bir şey çıkarıyorum ondan. Mesela 1 Mayıs günü 1 harfi şeklinde üç boyutlu bir şey buldum. Büyük ihtimalle eylemde işçiler taşımış ve akşam bir çöpün kenarına koymuşlar. Onu hemen aldım tabii, evimde şu anda. Önümüzdeki 1 Mayıs'ta tabut olarak kullanabilirim diye düşündüm (en son 1 Mayıs'ı düşününce aklıma direkt bu geldi, ayrıca toprağa gömme eylemi de sadece ölü bir şeyi değil, arkeolojik bir şeyi de çağrıştırdığı için, 2024 1 Mayıs sembolünü hatırlayın), içine karanfilleri koyup boş bir arazide gömebilirim. Yani içinde karanfiller olan "1" rakamını toprağa gömeceğim, büyük ihtimalle video da çekerim belgelemek için. Üretmenin kendisinden keyif alıyorum sanırım.
- Üretim aşamasına geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsun? Sana süreçte eşlik eden kaynaklar oluyor mu?
Aslına bakarsanız son dört yıldır ilham diye bir şeye inanmıyorum. Sürekli bir çalışma içerisindeyim. Motivasyonumu kaybettiğimi hissettiğim zamanlardaysa teori kitapları okurum. Teori kitabı okumak güzel bir şarap içerek sarhoş olmak gibi bir şey benim için. Bu okumalar sırasında gerçeklikten koptuğum ya da gerçekliğe yaklaştığım bir zaman oluyor. Bazen kaynak önceden geliyor; okuyup üzerine üretebiliyorum, bazense tam tersi, buna hiç takılmıyorum. Mesela Gezi parkından aldığım tohumlarla ağaç büyütmeye başladım yaklaşık iki sene önce (politik orman yapmak gibi bir fikrim var). Bir kaç gün önce de kitap bakarken Fatma Önder Özşeker'in "Ormanı Planlamak" isimli kitabına denk gelip aldım. Bu kitap okuduğum kadarıyla politik orman fikrime müthiş katkıda bulunabilir. Yani ilham tam anlamıyla sürecin kendisinde yatıyor diye düşünüyorum.
- Seni etkileyen, işlerini yönlendiren ekol ve dönem hangisi?
Böyle bir dönem ya da ekol yok sanırım. Öğrendiğim ekoller, dönemler, bugün ve gelecek tahayyülüm birleşiyor ve işlerim hepsinin birikimi olarak ortaya çıkıyor. Tabii beni ve işlerimi bilen birileri dışarıdan bakarak daha kolay yorum yapabilir bu soruya.
- Antroposen çağında üreten bir fotoğrafçı olmak nasıl bir durum? Bu çağın işlerine etkisi nedir?
Antroposen Çağı'nda üretken bir multidisipliner ressam olmak, sanatsal pratiğinizi hem bireysel hem de kolektif bir farkındalık düzeyine taşıyarak, sanatın dönüştürücü gücünü en üst düzeye çıkarmayı gerektirir. Bu çağın zorluklarını ve fırsatlarını sanatınız aracılığıyla ifade etmek, yalnızca sanatsal kariyerinizi değil, aynı zamanda toplumsal katkınızı da derinleştirir.
- "Sürdürülebilir sanat" sana ne ifade ediyor? Sanat alanındaki sürdürülebilirlik politikalarıyla ilgili düşüncelerin nedir? Geliştirmek adına neler yapılması gerektiğini düşünüyorsun?
Kaynakların sınırlı oluşunun bilincinde isen sürdürülebilir eserler üretebilirsin. Bu bilinç yaşamın her yerindedir. Resimdeki teknik bir şeyi bilmek sadece resmi bağlarken, kaynakların sınırlı olduğunu bilmek bütün sanatı, toplumu bağlar. Neden tüketiyoruz meselesinin üzerinde düşünmeye zorlamalı insan kendisini. Sanat alanında bu politikanın sadece vitrinde kaldığını düşünüyorum. Geçen sene sosyal medyadan biri yazdı bana, deprem bölgesinde gençlik merkezi için resim yapılacak dedi. Tabi dedim ama gitmem için uygun bir zaman değildi ve hemen bir arkadaşıma söyledim. O gitti boyadı konteynırları.
Olayın ilginç tarafı şu, anında gitmesi gerektiğini söylemişler, uçak bileti acil alındığı için binlerce lira, gittiğinde kalması için yıldızlı bir otel, oraya gitmesi için özel araba ve yine İstanbul'a dönmesi için uçak bileti. Bir kaç konteynır boyamak için binlerce liralık harcama (baştan sona gereksiz bir harmaca), demem o ki bu kadar radikal ve acil bir durumda bile durumlar böyle ilerleyebiliyor. Sürdürülebilirlik konusunda işin uzmanları ile çalışmak gerekir. Belirli aralıklarla sanatçılarla bir araya gelinebilir. Sanatçıların ve uzmanların olduğu, kişilerinse belirli aralıklarla değiştiği bir kolektif kurulabilir. Olası durumlara karşı hangi reflekslerin kullanılacağı, teorik de boğulmayan, estetikte kaybolmayan bir grubu oluşturmak için çaba harcanabilir.
- Sanat sanat için midir? Yoksa sanat, toplum için midir?
Sanatın hem estetik bir değer taşıdığı hem de toplumsal bir işlevi olabileceği kanısındayım. Bu iki yaklaşım birbirini dışlamaz, aksine birbirini tamamlayabilir. Sanatın çok yönlülüğü ve çeşitliliği, onun en güçlü yanlarından biridir ve her iki perspektifin de sanatın zenginliğine katkıda bulunduğunu düşünüyorum.
İzin verirseniz bir şarkı tavsiyesi ile bitirmek istiyorum.
Muzika retorika - gerçeklik terörü manifestosu