Hendeseli Sanatçılarla yaptığımız Hendeseli Sanat Söyleşilerinin yeni bölümünde konuğumuz Hasan Nazif Yılmaz..
- Hasan Nazif Yılmaz isminden bahseder misiniz?
1984 yılı Bulgaristan/Lovech doğumluyum. 20 yılı aşkın süredir çeşitli TV kanallarının canlı yayınlarında, çeşitli konser ve organizasyonlarda çalışıyorum. Bunun yanı sıra 1997 yılından bu yana fotoğraf sanatı ile ilgileniyorum. Ayrıca kıymetlimiz Sanat Okur’un kurucularından biri ve yöneticisiyim.
- Hangi alanda eserler üretiyorsunuz? Ürettiğiniz alanla ilk bağı nasıl kurdunuz?
Fotoğrafa deneysel yaklaşıyorum. Sürekli yeni şeyler deniyorum. Analog sistemler ile hatta bazen yeni icatlar ile fotoğraflar çekiyorum. Şu aralar birbirine eklediğim tüplerle 1cm’den küçük nesneleri makro tekniklerle fotoğraflıyorum.
Göçmen bir aile olduğumuz ve bir dönem sürekli yer değiştirdiğimiz için fotoğraf, bizim kağıttan belleğimizdi. İlk bağı çocuk yaşlarda belki bir daha göremeyeceğimiz yerlerin, o canım güzel insanlarımızın, eski siyah beyaz fotoğraflarına bakarken kurmuştum. Fotoğraf izlemek diye bir şey vardı mesela saatlerce bakar uzaklara giderdiniz. Misafir gelince fotoğraflar gösterilirdi. Çocuk yaşlarda başlayan bu bağ aslında hiç kopmadı, hala elime eskilerden bir fotoğraf aldığımda dalar giderim.
- Yakaladığınız karelerin konusunu neler oluşturuyor? Fotoğraf çekerken keyif aldığınız favori nesneler ve sahneler nedir? Konu olarak en çok keyif aldığınız başlık hangisi/hangileri?
Fotoğrafa ilk başladığım yıllarda soyut fotoğrafçılık diye adlandırabileceğimiz çalışmalar yaptım. Fiziksel dünyayla doğrudan bir ilişki kurmayan ama dikkatli bakıldığında hayatın içinde sık kullandığımız materyalleri görüntülüyordum. Sonraki yıllarda uzun bir süre portre üzerine yoğunlaştım. Şimdilerde ise makro çekim teknikleri ile farklı açılar deniyorum. Aslında konulara hapsolmayı sevmiyorum bu yüzden fotoğraf çantamda mutlaka farklı konular için ekipmana yer veriyorum. Karelerin konusu moduma göre değişiyor.
Fotoğraf çekmek benim için bir terapi, iyileşme. Konu bağımsız, olayın kendisinden keyif alıyorum. Sanırım siyah beyaz fotoğraflar çekmek bana daha iyi geliyor.
- Kullandığınız makina/lar hangileri? Çekim aşamasına geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsunuz? Süreçte size eşlik eden kaynaklar var oluyor mu?
Uzun süredir aynasız sistemler kullanıyorum. Analog harika objektiflerimin yanı sıra çağa ayak uyduracak daha profesyonel ekipmanlarım da var.
Hazırlık süreci işe göre değişiyor. Profesyonel çekimler için epeyce kalabalık bir fotoğraf ve ışık ekipmanım var. Bireysel üretimlerimde ise vazgeçemediğim 1975 model, 50 mm, f/1.7 Yashica marka bir analog lensim, 4 tane makro tüpüm ve bir adet flaş ışık kaynağımla yollara düşüyorum.
- Antroposen çağında üreten bir sanatçı olmak nasıl bir durum? Bu çağın atmosferinin işlerinize etkisi nedir?
Öncelikle duymamış olanların araştırmasını çok isterim “acı pornografisi” diye bir şey var. Günümüz etik bilmez instagram fotoğrafçılarında, fotoğrafçı olmak için adeta şart!
Afet, hastalık, ölüm gibi acıları, bir haber içeriği taşımayacaksa, profesyonel bir gazetecilik faaliyetinde kullanılmayacaksa -yani bir ajans veya haber kurumu ( ki bu etik değerler için çok önemlidir!) güdümünde değilse- bireysel arşivim ve sosyal medyada paylaşmak için asla fotoğraflamıyorum, fotoğraflanmasına da çok kızıyorum. Bunu belirtmeden geçmek istemedim. Daha önce bahsettiğim gibi fotoğraf iyileşme sürecinde bana en iyi gelen eylem. Karamsar zamanlarda daha inadına ve net üretimlerim olduğunu düşünüyorum.
- “Sürdürülebilir sanat” size ne ifade ediyor? Sanat alanındaki sürdürülebilirlik politikalarıyla ilgili düşünceleriniz nedir? Geliştirmek adına neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
İyimser yaklaşımlarımız elbette sonsuz ama çabalarımız genelde bireysel kalıyor. Politikacıların farkındalığının arttırılması, “sürdürülebilirlik” meselesinin, konunun uzmanları tarafından kampanyalaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Sanatta sürdürülebilirlik daha çok konuşulmalı ve farkındalık yaratacak projeler hızlanmalı ama bunun yanında gezegenin sürdürülebilirliği konusunda inanılmaz bir umursamazlık ve kapital döngü var. İhlali olan sermaye sahiplerine yönelik acil yaptırımlar konu olmalı. Hükümetler bu işin içinde olmalı ve meclis anayasal olarak bu konuları kanunlaştırmalı. Doğadan kopmanın nasıl bedelleri olduğunu her geçen gün daha net anlamış olmalarını umuyorum.
- Sanat sanat için midir? Yoksa sanat toplum için midir?
Bence “hangi üniversitenin hangi bölümünden mezun oldunuz” veya “hangi büyük sergide yer aldınız” sorusundan önce sanatçıya; toplumun hangi meselesine ayna oldunuz diye sorulabilirse belki bu soru daha anlamlı olmaya başlayacak.