21 Haz 20246 Dakika

Buket Güreli ile Söyleşi

Post thumbnail

Hendeseli Sanatçılarla yaptığımız Hendeseli Sanat Söyleşilerinin yeni bölümünde konuğumuz Buket Güreli..

  1. Buket Güreli isminden bahseder misin?

Ankara’da çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı yaşarken kurduğum sadece iki hayalim vardı. Birincisi İstanbul’da şimdi ki isimleri Marmara ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültelerinden birinde resim eğitimi almak, ardından da bir atölyemin olması, ikincisi Ankara’da o yıllarda sinema filmlerinde gördüğüm ve aşık olduğum Beyoğlu’nda yaşamak. Bu hayallerimi gerçekleştirdiğim için tabii ki mutluyum ve bu yolda asla vazgeçmediğim için kendime teşekkür etmeye devam ediyorum. 1980’de tam da 12 Eylül darbesinin olduğu yıl, malum çok da normal olmayan bir dönemde Marmara GSF Resim bölümünü kazandım. Doğal olarak hiç kimsenin sadece sanata, eğitime, kendi işlerine konsantre ve mutlu mesut olabileceği bir dönem değildi ama yine de olabildiğince konsantre ve iyi olmaya çalıştık diyebilirim. 1985’te mezun olduktan sonra bir süre özel atölye denemesinin ardından 1986’da yeni kurulan Kültür Bakanlığı İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Labaratuarına girdim.

Kadroyu GSF Resim ve Heykel Bölümü mezunlarından oluşturmuşlardı ve bize 2 yıl meslek içi eğitim verdikten sonra hepimiz Uzman Restoratör olarak çalışmaya başladık. Bu süreçte pek çok ulusal ve uluslar arası büyük restorasyon projelerinde yer aldım. Yine bu süreçte Kültür Bakanlığı Eğitim Bursu ile bir süre İtalya’da bulundum. Ancak bana çok güzel yeni deneyimler kazandıran işimden, nihai hedefimden uzaklaştığımı düşünerek 1996’da istifa edip bu arada 1990 yılında eşimle birlikte kurmuş olduğumuz Adasanata ve resime geri döndüm. O tarihten itibaren de Beyoğlu’nda yaşıyorum, Beyoğlu’ndaki artık bağımsız bir sanat oluşumuna dönüşen atölyemiz Adasanat’ta kendi çalışmalarımızın yanı sıra eğitim programları, sergiler, workshoplar ve diğer sanatsal etkinlikleri yürütüyoruz.

  1. Hangi alanda eserler üretiyorsun? Ürettiğin alanla ilk bağı nasıl kurdun?

Okul bittikten sonra Kültür Bakanlığı’nda on yıl kadar çok ayrıcalıklı, çok özel ve farklı bir alanda yeni şeyler öğrenmek, tarihi eserlerle beraber olmak bana çok iyi geldi. Atölyeye geri döndüğümde öğrenciyken ve mezun olduğumda üzerimde hissettiğim tüm sanatsal baskılardan, her sanat öğrencisinin yaşadığı bireysel komplekslerden arınmış olarak tekrar üretmeye başladım. Belki de hemen cesaret edemediğim için, tuvale ve renklere geçmeden önce, çok eğlenerek 6-7 yıl kadar sanatsal baskılar ürettim. Mini print, exlibris çalışmalarım pek çok ülkede, uluslar arası sanatsal baskı bienallerinde sergilendi. Daha sonra bir süre linol print ile kolaj tekniğini bir arada kullanarak resimler ürettim. Bir gün beğenmediğim bir kolaj çalışmamı yırtarak yüzeyden sökmeye çalışırken yüzeyde kalan parçaların fırçayla jestüel sürülmüş boya efekti yarattığını gördüm, büyük bir heyecanla bu önümde açılmış sürpriz yoldan devam ederek, işlerimde kağıtla boya efekti yaratmanın peşine düştüm. Yani bir resmi bozarken bu tekniği buldum ve renkli işlerimi renkli kağıtlarla tuval üzerinde üretmeye başladım.

Kağıt, türüne göre her bir çalışmada beni heyecanlandıran yeni sürprizler sunduğu ve yeni yollar, yeni ufuklar açtığı için, sürprizler bitene kadar bu malzemeyle üretmeye devam etmek istiyorum. Ayrıca atık kağıtları da kullanarak dönüşüme katkıda bulunduğumu düşünüyorum.

  1. Çalışmalarının konusunu neler oluşturuyor? Üretmekten en çok keyif aldığın başlık/lar nedir?

Başlıklar etkilendiğim durumlara, kişilere hikayelere göre değişiyor. Örneklerle bahsedersem; Linol print yapmaya başladıktan sonra, içimde kalmış 1980’li yılları konu alan işler üretmeye başladım. O dönemin rengi de benim için siyah ve beyazdan oluştuğu için kullandığım teknikle çok iyi örtüştü.

Daha sonra Tarlabaşı’nın ’soylulaştırma projesi’ kapsamında yıkımından sonra, Tarlabaşı’ndan çektiğim fotoğraflardan faydalanarak oradaki yıkık dökük evler, hayatlar, sokaklar, hayvanları konu alan çok katmanlı kolaj tekniğinde ‘’Bakakalırım’’ isimli bir seri çalışma yaptım. Kağıdın bana yaptığı o sürprizden sonra ise konudan çok tekniği geliştirmeye çalıştığım, atık ve kraft kağıtlarla monocrom çalışmalar ürettim ve ‘’Arka Bahçe’’ başlığını koydum. Kadına yönelik baskıların, cinayetlerin yoğunlaştığı beni aşırı etkilediği bir dönemde çıplak kadın bedenlerinden oluşan resimlerimle ‘’Korunaksız’’ serisi oluştu. 2020 pandemi döneminde ise tamamen dönemin üzerimizdeki ruhsal etkisi ile kendimi ve yakın çevremdeki insanları, hayvanları bitkileri vs. konu alan ‘’Dünyadan uzak’’ başlıklı resimler ürettim.

Üretmekten en keyif aldığım şeyler, en çok hissettiğim, en çok tanıdığım bildiğim ve en samimi olarak üretebileceğim her şey. Çünkü ben çalışırken konusu ne olursa olsun, tuvalle çok özel çok duygusal bir ilişki kuruyorum, bu bazen keyifli, bazen acılı, bazen kaprisli olabiliyor ama asla sıkıcı olmamalı. Bu özel ilişkiyi kuramıyorsam da o işe devam etmiyorum zaten.

  1. Üretim aşamasına geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsun? Sana süreçte eşlik eden kaynaklar oluyor mu?

Her sanatçının üretim süreci, alışkanlıkları ve üretme biçimi farklıdır. Bazıları sürekli üretir derler ya ‘’paletinde boyası kurumaz’’ bazıları daha aralıklı çalışır. Ben birinci örneğe çok hayranlık ve saygı duymama rağmen ikinci örnek grubuna giriyorum. Şarj deşarj sistemi gibi. Yani resim düşüncesinden uzaklaşmadan verilen aralar... Süresi uzun ya da kısa olabilir ama bu ara dönemde kitap, film, sergi, gezi, keşif, her zaman sanat tarihi vs. ile vakit geçiriyorum ve hazır olduğumu hissettiğim anda zaten çalışmak istediğim bir takım konular kafamda belirlenmiş oluyor.

Sonrasında bu konuları nasıl daha iyi ifade edeceğime, nasıl daha iyi resimleştireceğime dair ön çalışmalar yapıyorum. Kullanabileceğim fotoğraflar çekiyorum, çizerek, yırtarak, yapıştırarak düşünüyorum vs. Aşağı yukarı kafamda oturunca kağıdı nasıl kullanacağıma, hangi renk armonisinde çalışacağıma bağlı olarak kağıtlardan oluşan paletimi hazırlayıp tuvale başlıyorum.

Resme göre bazen önce zemine kağıtları elle yırtarak yapıştırıp üstüne figür veya objeyi yerleştiriyorum. Bazen de tersi... Bazen yapıştırdığım kağıtları sökerek yüzeyde kalan parçaları tekrar resme katıyorum. Kağıdın cinsine göre çok farklı sonuçlar çıktığı için bu rastlantısal sonuçlara izin veriyorum, dolayısı ile bittiğinde yarısı tasarlanmış, yarısı rastlantısal ve teknik olarak yeni keşfedilmiş bir resim serisi ortaya çıkıyor. Kağıtla çalışmanın en çok hoşuma giden tarafı da bu, her yeni tuval yeni bir keşif oluyor benim için.

  1. Antroposen çağında üreten bir sanatçı olmak nasıl bir durum? Bu çağın atmosferinin işlerine etkisi nedir?

Antroposen çağının başlangıcı; İnsan nüfusunun ve tüketim alışkanlıklarının aniden hızlanmasının başladığı 1950’lere dayandırılıyor. Yerküremizdeki insan faaliyetleri ve insan yapımı ürünlerin ağırlığının her 20 yılda bir ikiye katlandığı tespit edilmiş. Bu korkunç bir durum. Uzun süredir Dünya’ya hakim olan kapitalist yönetim biçimlerinin neden olduğu ve hepimizin yaşamının her alanında etkilendiğimiz bir durum. Her dönemin o dönem sanatçıları üzerinde etkisi vardır, bu üretimlerine direkt ya da dolaylı olarak yansır. Her duyarlı sanatçı kendi alanında buna dikkat çekmeye çalışır. Ben de büyük bir kentte yaşayan, sorunların nasıl büyüdüğünü gören, yaşayan ve etkilenen bir sanatçı olarak bu durumun yarattığı sorunlara dikkat çeken yukarda da bahsettiğim gibi resimler yapıyorum.

  1. "Sürdürülebilir sanat" sana ne ifade ediyor? Sanat alanındaki sürdürülebilirlik politikalarıyla ilgili düşüncelerin nedir? Geliştirmek adına neler yapılması gerektiğini düşünüyorsun?

Sürdürülebilir Sanat konusunda çok detaylı ve geniş tanımlamalar yapabiliriz ama benim için en kısa haliyle, alıntıladığım şu tarif hepsini kapsıyor sanırım. ’İklim, ekoloji, sosyal adalet, şiddet karşıtı, demokrasi gibi sürdürülebilirliğin temel ilkeleriyle uyumlu sanata sürdürülebilir sanat denir. Sürdürülebilirlik kavramı sosyal, ekonomik, biyo fiziksel, tarihi ve kültürel farklı etkenlerle de ilişkilidir’ Bu nedenle sadece sanat alanı ya da sanatçı olarak değil, insan türünün ve her birimizinin, dünya üzerindeki bizim dışımızda varolan canlılar ve doğa ile daha iyi bir dengeyi nasıl kuracağımızı ciddi olarak düşünüp yaşamımız ve tüketim alışkanlıklarımızı dönüştürmemiz, daha da önemlisi, sürdürülebilirlik alanında çalışan bilgi paylaşım ağları, sanat oluşumları, eğitim ve sivil toplum örgütlerinin bilinçlendirme konusunda birlikte çalışması ve devlet politikalarını bu dönüşüm için zorlamaları gerekiyor.

  1. Sanat sanat için midir? Yoksa sanat, toplum için midir?

Bu konunun 20.yy’ın başından itibaren yeterince tartışıldığını düşünüyorum. Bence sanatçı sanatı toplumda kendini ifade edebilmek için, derdini ya da eleştirisini sanat yoluyla anlatmak için seçmiştir dolayısı ile sanat sanat içindir ve aynı zamanda sanat toplum içindir.

Eserlerini İncele
Share:

Etik Üretim, Sorumlu Tüketim

menü

takipte kal

Hendeseli Blog © 2023 | Tüm hakları saklıdır.