Hendeseli Sanatçılarla yaptığımız Hendeseli Sanat Söyleşilerinin yeni bölümünde konuğumuz Başak Topkaya..
- Başak Topkaya isminden bahseder misin?
Çocukluk yıllarımdan beri resme hep fazla ilgim olmuştu, kağıtları ve kumaşları kesip bir yüzeye yapıştırmak büyük hobimdi. Resim Öğretmenliği, Müze Yönetimi derken yoluma Waldorf Pedagojisi ile devam ettim. Resim yapmak içimde bir şeyleri çözüp yaşamla bağ kurmak, ruhumu doyurmak gibi, öğretmenlikte hayatımı kazanmanın yanında neşe de katan bir eylem oldu her zaman. Basketbol da hep hayallerimdendi, resimlerimle ne yapacağımı bilmezken kendimi sıkıştığım bir anda hiç bilmediğim bir şeyin içine atmıştım. Hala amatör olarak ilgileniyorum ve beni en çok dönüştüren şey oldu, Ses Spor Kulübüne çok şey borçluyum. Fotoğrafa da son zamanlarda vakit ayırmaya başladım, içimde gelecekte onunla da ilgili de bir şeyler taşıyorum.
- Hangi alanda eserler üretiyorsun? Ürettiğin alanla ilk bağı nasıl kurdun?
Resim alanında üretim yapıyorum; yağlı boyanın yanı sıra akrilik boya, atık malzemelerle (özellikle farklı kağıt çeşitleri) denemeler yapmakta beni hep heyecanlandırmıştır. Ortaokul yıllarımda da resim benim keyifle yaptığım bir şeydi. Lisede harika resim öğretmenlerim olmuştu; Özlem Çelebi ve Hülya Uludağ. Yağlı boyaya da 17 yaşındayken Şükran Zaim’den ders alarak başlamıştım; ilk bağım, en derin hislenmelerim ve bu alanda kariyer yapmaya karar vermem tam da bu yıllara aittir. Bu üç öğretmen benim geleceğimi şekillendirmemde etkili olmuştur, öğretmenliğin insanların hayatında büyük bir ışık olduğunu şimdi buradan oraya bakınca daha iyi görebiliyorum.
- Çalışmalarının konusunu neler oluşturuyor? Üretmekten en çok keyif aldığın başlık/lar nedir?
Natürmort ve iç mekan benim ana başlığım her zaman. Nesnenin kendisinden çok hissiyatı ile ilgileniyordum, uzun yıllar böyle devam etti. Nesne yerini geometrik şekillere dönüşen soyutlamalara bıraktı. Kısa ve anlık süren üretimler bana her zaman daha doğal, samimi gelmiştir.
- Üretim aşamasına geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsun? Sana süreçte eşlik eden kaynaklar oluyor mu?
Sokakta yürürken bir kompozisyon görebiliyorum; gelişi güzel yığılmış malzemeler, yeni yapılmış bir binanın balkonundan sarkıtılmaya çalışılan kaplanlı ve eski bir battaniye, çocukların sokaklara çizdiği- boyadığı resimler. Kentsel dönüşümü de uzun süre izleme ve maruz kalma halinde olduğum için beni hep kendine çeken bir konu oldu. Yıkılan binalardan çıkan küçük eşyalar, farklı taşlar… Bu gördüğüm manzaralar, sokakta o sırada yaşadığım anlar beni üretim yapmaya iten şeyler. Bu anları yıllarca fotoğraflamışta oldum, atölyeye gidip sokakta gördüğüm bir kompozisyonu kendi malzemelerimle oluşturduğum anlar da oldu yandaki binanın yıkımıyla masam titrerken... Yaşanılan semt, iş - sosyal yaşamdaki hareketlilik, psikolojik durum üretilen şeylerle birebir ilişkili olduğu için üretim sürecine eşlik eden kaynaklar ve kişisel değişimler de işleri daima değiştiriyor.
- Antroposen çağında üreten bir sanatçı olmak nasıl bir durum? Bu çağın atmosferinin işlerine etkisi nedir?
Bir şeyleri bir şeylere dönüştürebilme çocukluğumdan beri annemi taklit ederek de aldığım bir ruh hali olabilir. Annem her alanda elişi ve dönüştürme ustasıdır. Üniversiteye geldiğimde resim malzemeleri için; tüketim nesnesi yapacak gibi ‘fazlaca’ ve en iyi malzemeyi satın alma kaygısı taşıma fikrine hep uzak oldum. Her şeye sahip olma arzusu, en iyisini hak ettiğini düşünmek, açgözlülük, ego dünyayı bugünkü duruma getirmiş. Yine de bireysel çaba göstermenin bu düzene bir faydası olabileceğini düşünmüyorum ama yeşil dünya tarafında yaşamı tercih etmek ve bunu olabildiğince herkesle paylaşmak insanı daha mutlu kılan bir şey. Sanatçı bulunduğu coğrafyadan, yaşadığı semtten, kendi çevresinden, doğarak yaşama getirdiği özelliklerinden dahi bağımsız olarak çalışma üretemez diye düşünüyorum.
- "Sürdürülebilir sanat" sana ne ifade ediyor? Sanat alanındaki sürdürülebilirlik politikalarıyla ilgili düşüncelerin nedir? Geliştirmek adına neler yapılması gerektiğini düşünüyorsun?
Bu kavram bana üretilen bir çalışmanın malzemesinin en azından büyük bir kısmının doğanın içinden alınmış olması gerektiğini ifade ediyor. Çalışma nasıl korunmalı, geleceği ne olmalı, bütün sanatçıların çalışmaları geleceğe kalmalı mı, sanatçı denilen kişi tam olarak kim, hepsi de ayrı önemli sorular. Sanatçılar atık malzemelerle de bir şeyler oluşturup anlatabilir. Fazlaca kullanılan ve geri dönüşüme uygun materyaller toplanıp kolektif bir çalışma ortaya çıkarılabilir, ama bununla kimse ilgilenmez diye düşünüyorum. Bu alandaki yaşıtlarımı paylaşım sevmeyen kişiler olarak izliyorum, hepsi toplaşıp basketbol oynamalı diye düşünüyorum.
- Sanat sanat için midir? Yoksa sanat, toplum için midir?
Sanata izleyici olarak herkes ulaşılabiliyor olmalı, ücretsiz özel ya da özel olmayan bir müzeyi ziyaret edip atölyelerine katılabiliyor olmalı, sanat herkese ışık ve yaşam ilhamı verebilir, sorgulatabilir. Maalesef çalışmaktan insanların müzeye gitme, bütçe ayırma imkânı oldukça kısıtlı. Sanat herkes içindir ama sanatçıları sanatçılar ya da entelektüeller daha derin anlayabilir bazen anlamaya da gerek olmayabilir. Bir resme, bir heykele, bir sanat çalışmasına bakıp herkes bir şeyler alabilir; zaten bize bir şeyler sunar orada durarak; ama onu hem plastik hem de düşünsel anlamda tartışmak, boyutlandırmak biraz daha aynı dili konuşabilmeyi gerektirir diye düşünüyorum.